24 Şubat 2020'de ilk blog yazımı yazdığımda internet sitemde gündeme, genel kültüre, topluma yönelik yazdığım yazıları bir sohbet havası eşliğinde yayımlamayı planlıyordum. Bu yüzden bloguma "İçimden Geçenler İçimden Geldiği Gibi" mottosunu uygun bulmuştum. Her insan içinde bir miktar huzursuzluk taşır. İşte bu huzursuzluk; insanı araştırmaya, üretmeye, yapmaya, sıradışı olana iter. Kimisi maymun iştahlıdır: Kendini aramak adına bir şeyler yapmaya çalışır, vazgeçer. Kimi insan şanslıdır: Kendini çabucak bulur. Kimi insan talihsizdir: Kendini bulduğunu sanar ama kendini ebediyen kaybetmiştir. Bu insanlar bir nebze de olsa huzuru bulmuştur. Onlar huzuru, huzursuzluklarını hissettikleri anda dışarı vermekle bulurlar. Ahmed Hamdi Tanpınar'ın Huzur romanı için husursuzluğun kitabı derler. Fernando Pessoa'nın da Huzursuzluğun Kitabı adlı bir eseri vardır. Oysa bütün kitapları oluşturan huzursuzluk düşüncesi değil midir? Ken
Yaklaşık 20 gündür çok sık aralıklarla acı çekiyorum. Kısa süren coşkunluk hâlinin verdiği gazla işlerimi devam ettirirken bir süre sonra kendimi derin bir keder içerisinde buluyorum. Ruhum bunalıyor, kitleniyorum. Dişimi sıkarak okumalarıma devam etmeye çalışıyorum. Bu, dışsal bir sebebe bağlı değil. Hayatım, oldukça yolunda seyrediyor. Ve şunu da biliyorum -bunu bilmem epeyi zamanımı aldı- bu süreçten her ne kadar yıpranmış olarak çıksam da sonunda çok iyi işler ortaya koymuş olacağım. Bu, büyük şeyler ortaya koyacak olmamın sancısıdır. Önümde yarım kalmış bir seminer ödevi, okumam gereken bir kitap, araştırmam gereken bir konu ve hazırlanmam gereken bir çalıştay var. Önümdeki yirmi günde hayatımın geri kalanını doğrudan etkileyen işler yapacağım. Müzik ama özellikle fitness olmasa bu heyecanın üstesinden gelmem mümkün olmayabilirdi. O hâlde kendime zararlı alışkanlıklardan zararlı alışkanlıklar beğenebilirdim. Müzikle ruhumu, fitnessla bedenimi yor