Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Eğitim ve Öğretim'e Dair etiketine sahip yayınlar gösteriliyor

Tanıtım Yazısı

İçimden Geçenler İçimden Geldiği Gibi!

       24 Şubat 2020'de ilk blog yazımı yazdığımda internet sitemde gündeme, genel kültüre, topluma yönelik yazdığım yazıları bir sohbet havası eşliğinde yayımlamayı planlıyordum. Bu yüzden bloguma "İçimden Geçenler İçimden Geldiği Gibi" mottosunu uygun bulmuştum.     Her insan içinde bir miktar huzursuzluk taşır. İşte bu huzursuzluk; insanı araştırmaya, üretmeye, yapmaya, sıradışı olana iter.     Kimisi maymun iştahlıdır: Kendini aramak adına bir şeyler yapmaya çalışır, vazgeçer. Kimi insan şanslıdır: Kendini çabucak bulur. Kimi insan talihsizdir: Kendini bulduğunu sanar ama kendini ebediyen kaybetmiştir.     Bu insanlar bir nebze de olsa huzuru bulmuştur. Onlar huzuru, huzursuzluklarını hissettikleri anda dışarı vermekle bulurlar.      Ahmed Hamdi Tanpınar'ın Huzur romanı için husursuzluğun kitabı derler. Fernando Pessoa'nın da Huzursuzluğun Kitabı adlı bir eseri vardır. Oysa bütün kitapları oluşturan huzursuzluk düşüncesi değil midir?    Ken

Eğitim ve Öğretim'e Dair: Edebiyat, Edebi Türler Üzerinden Nasıl Anlatılmalıdır?

       Yeni müfredatta Türk Dili ve Edebiyatı dersi hem Dil ve Anlatım ile birleştirildi hem de konular kronolojik bir sıra takip etmek yerine türlere göre sıralandı.     Edebiyat tarihi, üniversitelerin ilgili bölümlerinde de daha çok türlere göre işleniyordu. Türkiye'de İstanbul ekolü Edebiyat Tarihi akademisyenleri, psikolojiden daha çok yararlanırken tarihi geri planda tutan bir anlayışa sahipler.     Dolayısıyla edebiyatın türlere göre işlenmesi, yeni uydurulmuş bir şey değil edebiyatı anlamak için başvurulan yöntemlerden biri.      Bu değişikliğin sebebinin, siyasî olduğuysa apaçık ortadadır. Çünkü edebiyat tarihi, son derece politik bir şeydir. Hele öğretmen, ilerlemeci bir yöntem kullanıyorsa edebiyat tarihi, siyasî düşüncenin bir tasdik aracı olarak kullanılmaya müsait hâle gelebilir.     AKP iktidarıyla birlikte bürokrasinin gücü azaltılıp hükûmetin etkisi artırılmıştır. Başkanlık sistemiyse bu düşüncenin hayata geçirilmesidir. Seçilmişler, atanmış

Eğitim ve Öğretim'e Dair: Helikopter Öğretmenlik

       Helikopter aile, helikopter ebebeyn ya da helikopter anne ve helikopter baba; kavram dünyamıza 2010'lu yıllardan sonra girmiştir.     Buna karşın ilgili kavram, ilk defa Foster W. Cline ve Jim Fay tarafından bir çocuğun annesi için "Kafamda helikopter gibi dönüp duruyor." şikâyetiyle 1990 yılında “ Parenting  with Love and Logic: Teaching Children Responsibility ” kitabında kullanılmış.     Kafalarını pedagojiyle bozmuş bilinçli annelerimiz ve bu pazarı keşfeden psikologlarımız, özellikle son birkaç yılda işi, içinden çıkılmaz bir boyuta taşıdı.     Benim edebiyat ve nitelik söz konusu olduğunda her zaman söylediğim bir şey vardır: Artık kendini ifade edemediğini düşünüp bir şekilde bir uğraşıyla kendini ifade etme derdinde olan, sürekli okuyan, araştıran, gözlem yapan, sosyal meselelerle ilgilenen insanlar edebiyatla uğraşmıyorlar veya uğraşmak istemiyorlar. Çünkü hızlanan ve sözün bir önemi olmadığının anlaşıldığı, insanın kuldan bireye dö

Eğitim ve Öğretim'e Dair: Pedagonazi Nedir?

       Modern hayat, insanlara büyük kolaylıklar sağlamayı vadetti. Medeniyet dediğimiz şey; insanın vahşi doğa şartlarına karşı bedeninden ziyade zihnini kullanması, somut olandan ziyade soyut olanı kavrayabilmesidir.     Örneğin din, kolaylaştırmayı tavsiye eder çünkü dinler, medeni yaşamın ta kendisidir. Evrim, insanların vahşi doğalarını insanlara yeniden tanıtırken din, yüzyıllar boyunca insanlığa, insanın vahşi yanını unutturmaya çalıştı. Din ve evrim arasındaki çatışma tam da bu yüzdendir. İkisi arasında birbirini yalanlama, birbiriyle çatışma yoktur. Pekâlâ bir din adamı, evrim teorisinin "doğru" olduğunu düşünebilir. Burada asıl sorun, medeniyetin, "iyi" ve "güzel" olduğuna kitleleri ikna edebilmektedir. Nitekim, dinler de inanılması için vardır. Buna göre din de evrim de iki farklı yol gibi görünüyor. Dinin yolunu tutanlar soyut olanı arzulayıp vahşi doğasına karşı kontrolcü bir tutum içerisine girerken evrimin yolunu tuta

Eğitim ve Öğretim'e Dair: Online Eğitimin Devam Etmesi

    Birkaç gün önce Bakan Ziya Selçuk online eğitim sürecinden salgın bitse dahi vazgeçmeyeceklerini açıkladı.     Türkiye'de siyasetçilerin açıklanması kutsal metin hüviyeti taşıdığından herkes bu açıklamadan kendince bir anlam çıkardı.     Modern toplum bir bina olarak okulu, henüz tedavülden kaldıracak seviyeye erişememiştir. Bugünden baktığımızda Anarşistlerin bir görüşü olarak "Okulsuz Toplum" mümkün görünmemektedir. İlerleyen yıllar ne getirir, bilemem. Bunu kimse bilemez. Ancak şu an için "Okulsuz Toplum" hoş bir fantezidir ve öyle olması da gerekir. Şu an için okulların, modern toplumdan koparılmasının tartışması bile halk nezdince hele hele de bir bakan nezdinde tartışılmaya açılması gereksizdir. Devlet var oldukça devletin bir kontrol aygıtı olarak okul da var olmaya devam edecektir. Bu konuyu bu yazı dizisinin "Okulsuz Bir Topluma Doğru Mu Gidiyoruz" başlığında tartışmıştım.     O hâlde sayın bakanımızın bahsettiği herhâlde hybri

Eğitim ve Öğretim'e Dair: Okulsuz Bir Toplum'a Doğru Mu Gidiyoruz?

       Okul açmakla önemli bir iş yaptığını hemen her gün hatırlatan bir iktidarın söylemleri altında hemen hepimiz "okul" denen kavramı oldukça "iyi" olarak yorumluyor.     Ekmeğin arslanın kalın bağırsağına indiği bu bilgi çağında biz de cüzdanımızın ayın en azından birkaç günü dolu gözükmesi umuduyla en iyi üniversitelerin en iyi bölümlerine gidip bunun yanına birkaç saçma sapan eğitim tamamlayıp bu iyi üniversitenin yanına sertifikalar eklemek için gençliğimizi seve seve yakıyoruz. Hattâ yetmiyor; bir üniversiteyi okurken ikinciyi okuyor, kimimizse mezun olduktan sonra bir üniversite daha okuma cesareti gösteriyor, alabildiğimiz kadar diplomayı en yüksek puanlarla almaya çalışıyoruz.     Bütün bu saydıklarımı birçoğumuz normalize ettiği ve hayat amacı hâline getirdiği için pek de anlam ifade etmiyor gibi gelebilir.     Okul, oldukça modern ve modernist bir kavramdır. Kitlelerin okula gitmesi Avrupa'da Sanayi İnkılabı sonrası görülmeye başlanmıştı

Eğitim ve Öğretim'e Dair: Çoklu Zekâ Kuramı ve Türk Dili- Edebiyatı

   Eğitim sisteminin yeniden yapılandırılması Türkiye'de uzun zamandır tartışılagelen konulardan biridir. Bu doğrultuda birçok uygulama ve çalışma yapılmış ancak "ideal" bir sonuca ulaşılamamıştır.     Türkiye, eğitimde en büyük problemi tarafımızca sözel derslerde yaşamaktadır. Yapılan çalışmalar okuduğunu anlayan çocukların derslerinde ve hayatında daha başarılı olduğunu ortaya koymuştur. Yine yapılan çalışmalar bize Türkiye'de lise düzeyinde her üç öğrenciden ikisinin okuduğunu anlamadığını söylemektedir. Türkçe, Türk Dili ve Edebiyatı alanında hocaların yetersizliği, müfredatın darlığı ve günlük hayat ile intibak içerisinde olmaması, dersleri sıkıcı hâle getirmekte; öğrencileri derslerden korkutmakta ve yıldırmaktadır. Başarısızlık, eğitim sistemimizin ve metodlarının nihai sonudur.     Maalesef ulusal çıkarları daha önemli gören, bireyi her zaman baskılayan ve "yok" hükmüne getirmeye azmetmiş eğitim sistemimiz, "Çoklu Zeka Teorisi"ne karşı duv